6 Eylül 2011 Salı

ben bunu çevreye verdiğim rahatsızlıktan dolayı yazdım

"yalnızca doğru ağlama tarzını belirleyebilmek için tüm örnekleri bir kenara bırakalım. söz konusu ağlama, skandala dönüşmez, kendine koşut olan, acemice benzeyen her türlü gülümsemeye de sövüp sayar. 

ortalama ya da sıradan ağlamalar, yüzün baştan başa büzülmesine, gözyaşı ve sümükle beraber sesin kısılmasına neden olur. burun akıntısı ağlamanın sonunda ortaya çıkar, gözyaşları durduğunda hararetle sümkürülür. 


ağlamak için imgeleminizi kendinize döndürün. fakat bunu dış dünyaya inanma alışkanlığı edindiğinizden dolayı başaramıyorsanız, karıncalarla kaplı bir ördek ya da hiçbir zaman kimsenin girmemiş olduğu magellan boğazı'ndaki körfezleri düşünün. 


ağlama başlar başlamaz, görgü kuralları gereğince, yüz avuç içi içeri döndürülerek iki elle birden kapatılacak. çocuklar, kollarından birini yüzlerinin üzerine kapatarak ve öncelikle odalarının bir köşesinde ağlayacaklar.

ortalama ağlama süresi: üç dakika."

julio cortazar / ağlamak için açıklayıcı bilgiler 


**********


hanife teyze, sözüm sana...
anahtar şıkırtısını duymasıyla kapıyı aralaması bir olan meraklı kapı komşum, işyerime gelip gidenler, gözyaşlarımın her bir damlasını üzerine alınan sevdiceğim, otobüsteki "aa bak lan kız ağlıyoo"cular; size söylüyorum: "seninle alakası yok" cevabının kulağa bir nevi çemkiriş gibi geldiğinin farkındayım ama yapabileceğim bir şey yok. sonuçta neden ağladığımı bilmiyorum canını yediklerim, gelmeyin üzerime!


yani nasıl anlatılır ki?! çok ağladım şu iki hafta boyunca ben. hani böyle içim dışıma çıkar gibi, hani üzerine doktora tezi hazırlar gibi ağladım. öyle de sebepsiz ki.. bir sabah kalktım, baktım ağlıyorum, öyle de gitti iki hafta.. ilk başta meraklananı, yardım teklif edeni, omuz uzatanı çok oldu tabii. hep aynı diyaloglarla geçti günlerim:


+ aaa, du bakim ağlıyo musun sen?
- böhüüü..
+ ama ne oldu ki? anlat istersen?
- bilmiyorum ki, fırk! yok bi şey galiba ya..
+ olur mu ama? var ki bir şey ağlıyosun..
- vallahi yok bir sebebi. seninle alakası yok en azından.. ühü ühüüü..

----------------------------

sevdicekle yaşananlar daha bir başkaydı tabii..

+ canım? ağlıyorsun sen?!
- yok ağlamıyorum..
+ e bu yaşlar ne o zaman? söyle hadi, kim üzdü benim bi tanemi?
- ne yapacaksın ki? dövecek misin?
+ döverim gerekirse.. sen söyle bi..
- ya saçmalama ya! fırk! yok bi şey hem!
+ ama üzülüyorum ben. anlat lütfen..
- ya bilmiyorum dedim ya, gelme üzerime. 
+ ben mi bi şey yaptım yoksa?!
- ya niye üzerine alınıyorsun ki?! böhüüü.. seninle alakası yok taam mı?


----------------------------


ha, bi de hanife teyze var...


+ merhab.. aaa neden ağlıyorsun kızım?
- yok bi şey teyze.. 
+ a yok vallahi ağlıyorsun. bak şunca yıllık tanışıklığımız var, anlat allasen.
- teyzecim yok bi şey dedim ya. söyle sen ne istediğini..
+ al mendil, al! ağlama kızım hiç değer mi? o uzun saçlı mı üzdü seni yoksa?
- ya ne alakası var? vallahi yok bi sebebi, yorma sen aklını. 
+ ne yani, senin aklın almaz mı diyorsun bana sen şimdi?
- estağfirullah teyzecim, o ne demek öyle? seninle ilgisi yok diyorum sadece!
+ deli ayol! insanlara iyilik de yaramaz oldu. hıh!
- böhüüü.. allaaam öldür beni!


ama insanoğlu alışan hayvandır, derler; bir süre sonra alıştılar. "yine ağlıyorsun ha? hadi bakalım kolay gelsin. ehehe.." türü sözler duymaya başladım görenlerden. eş dost da anlamaktan vazgeçti, hani tüm müdahalelere rağmen akıtan bir muslukmuşum gibi bir köşeye koyup kendi halime bıraktılar beni. haliyle ben de kendimden vazgeçtim tabii. durur elbet, dedim... biter dedim.. bitmeli, dedim... bitmedi... henüz.


tek bildiğim, mutsuz olduğum. budur. sürekli ağlamaktan kaynaklı mı mutsuzluğum, yoksa mutsuz olduğum için mi ağlıyorum.. hiçbir fikrim yok. başlarda kasıyordum kendimi "neden ağlıyorum ki şimdi ben?!" diye, kasmıyorum da artık. kapana kısılmışlık duygumu yoğunlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor çünkü. ne kasıyorsun lan işte, zırla gitsin. 


umut sarıkaya misali..


"ağladım, çok ağladım. ağlarken sakızım ağzımdan düştü."