tıpkı yol tariflerimde olduğu gibi mevsimsel döngülerin belirleyicisi de kokulardır benim için. kışın geldiğini ayak, yazın geldiğini ter kokusundan anlarım ben. o ara depresyonda olabilirim, zaman ve mekan algımda kısıtlamaya gitmiş olabilirim, mecnunu delirmiş leyla misali fotosentez yapıyor olabilirim... ama dünya ahvalinden ne kadar kopuk bir yaşam tarzı benimsemiş olursam olayım illa ki nefes alıyorumdur ve bir gün bir otobüse binince "aa yaz gelmiş ya la.." diyerek ayılıp kendime gelirim. öyle bir kokudur ki o, xanax falan bi köşede zırıl zırıl ağlarken elinden tuttuğu gibi dibine vurduğun depresif çukurdan çıkarır seni.
makarayı biraz geriye sararsak..
adam ya da kadın sabah kalkar, yüzüne göstermelik değdirdiği bir kaç damla suyun ardından üç günlük giysilerini üzerine geçirir ve dazlak kafada yumurta pişirmeye müsade edecek kadar ısınmış yaz güneşine çıkar. adamın ya da kadının bedeni doğal bir tepkime sonucu ter adı verdiğimiz bir sıvı salgılamaya başlar ki, normalde kokusuz olan bu sıvı en son tıraşlanma seansının üzerinden iki-üç hafta geçmiş koltuk altlarında kaynayan bakterilerle marine edildiğinde bu özelliğini kaybederek duş almaktan bihaber sahibini kimyasal bir tür bombaya çevirir. ve o ayaklı bomba da gider, otobüste leyla leyla dışarıyı seyreden mefistonun gariban suratında patlar.
tam o sırada replik: "aaa yaz gelmiş ya la.!."
gerisi hep aynı. "astım krizim tuttu, inmem lazım!" diyerek otobüsü en saçma yerlerde durdur ve kendini dışarı at. içinden toprağı öpmek gelecektir, gelmesin. çünkü eğilirsen kusarsın. onun yerine yaşadığı travmadan ötürü hala baygın olan reseptörlerini canlandırabilmek için en yakın eczaneye kapağı at ve kolonya kokla... ama artık bezdim. şu dakkadan itibaren bas bas bağırarak devleti göreve çağırıyorum. hatta bir kaç çözüm yolu bile önerebilirim:
1. her evin kapısına birer koku dedektörü yerleştirmek: temelde metal dedektörleri baz alınarak kurulacak olan bu düzenek, kapıdan çıkmak isteyen herkesin temizlik seviyesini ölçerek toplum sağlığını tehlikeye atacak ölçüde pis olanlara denk geldiği anda kapıyı pencereyi kilitleyecek bir alarm sistemine bağlanabilir. böylece dışarı çıkabilmek için bireyin gidip bi güzel keselenmekten başka çaresi kalmayacak ve sokaklar mis gibi kokacaktır. kurulacak bu düzeneğin yanı sıra, her haneye kişi sayısına göre değişecek miktarlarda roll-on tüketiminin şart koşulması gerekir. neticede antiperspirant candır.
2. gezici kişisel bakım timi kurmak: karavanla gezmesi gereken bakım timinin görevleri arasında, kokan birisini tespit ettikleri anda yaka paça karavana sokmak, çığlıklara aldırmadan sıcak suyla bir güzel yıkamak, bakterilerin yaşam alanı sayabileceği bölgeleri kıllardan arındırmak, ardından kişiyi pudraya boğarak "sıhhatler olsun" dilekleriyle beraber yeniden sokağa salmak sayılabilir. bu açıdan bakınca timin bir adet tellak, bir adet ağdacı kadın, kokuya duyarlı bir adet köpek, bir adet kozmetik uzmanı ve herşey olup biterken başında söylenip kişiyi utandıracak bir adet dırdırcı kadın'dan oluşması tavsiye edilir.
3. mefisto'yu burun ameliyatına sokmak: evet, eminim ve son kararım. normal bir insanda olması gereken koku reseptörlerinden bir kaç misli fazlasına sahibim ve onlardan kurtulmak istiyorum. sokağın öbür ucundaki insanın kokusunu almak da ne yani? hem neden sapık ilişkilere girmiş atalarımın cefasını ben çekmek zorunda olayım ki? istemiyorum arkadaş, gerekirse burnumu toptan alın ama kurtarın beni bu dertten ya.. lütfen lan!