4 Ocak 2011 Salı

mr. muscle nerdesin?!!

nankör iştir ev temizliği. bir köşeyi temizleyene kadar diğeri kirlenir, orayı toplayayım diye koşuştururken koridor ayak izlerinden görünmez hale gelir v.s.. küçük yaştan itibaren edindiğim bu farkındalıktan olsa gerek, ev temizliğinde hiçbir zaman pek gönlüm olmadı. öğrenciyken kolaydı tabii. insan tabiatının değişmez kurallarındandır çünkü, öğrenci evinde hayat sefalete kaçan bir pratikte yürür. örneğin;

- asla sofra bezi kullanılmaz! kültürlü bir arkadaşın daha önceden aldığı ve elden ele geçerek okunduğundan ağzı burnu kaymış her türlü matbuatın, pratikliği ve "en son ben yıkadım, sıra sende olm!" türü ağız dalaşlarını önleme kabiliyeti olduğundan, sofra bezinin en iyi muadili olduğu düşünülür.

- ufak tefek olanlar hariç, asla çamaşır yıkanmaz! evi yakın bir arkadaş ya da hayırsever bir komşu teyze bulunur, hafta sonlarında tüm kirli çamaşırlar ona teslim edilir.

- dağınıklık asla tam manasıyla toparlanmaz, sadece göz önünden kaldırılır! tüm gereksiz öteberinin tıkıştırılacağı bir dolap mutlaka vardır. bu işlem toparlanacak bölge kendi odandan ibaretse beş dakika, bütün evi kapsıyorsa en fazla on beş dakikanı alır.

- bulaşık asla günlük periyodlarda yıkanmaz! her öğrenci evinin mutfak kapısına üzerinde günlere göre bulaşık sıralarının belirtildiği listeler asılır ve fakat bu iş aylık, hatta tabak çanak sayısının bolluğuna bakılarak bir buçuk aylık periyodlarla görülür.


......



ama tabiri caizse artık eşşek kadar olmuş bir insan evladıyım ve öğrenciliğin yazılı olmayan kanunlarına göre yaşamak bana yakışmaz; hem de annekadının eve gelişi bunca yaklaşmışken! annem benden umudunu keseli çok oldu gerçi. o beni değiştiremeden ben onu kendime benzetme çalışmalarına çok önceden başlamıştım zira..

- bi zahmet uyanıversen diyorum. evin yarısını temizledim, sen hala horul horul.. hayır, bu kadar gürültüye bakkal hasan bile "bahar temizliği var galiba, deterjan neyin yolliyim mi yinge?" diye telefon açtı, sen nezaketen gözünü açmadın!

- ya tamam kalktım işte. ama bak ne diyorum sultanım, bırak şimdi temizliği de, ben ikimize birden tavşan kanı birer çay doldurayım, balkonda keyif yaparız. hem istersen kuşlara çekirdek bile atarız, ne dersin?

- çek yorganı kafana da uyu derim, hiç olmazsa sinirime dokunmazsın! kız olacak bir de..

böyle işte.. ayrı eve çıktığımda da değişen bir şey olmadı pek. nasıl yapar bilmem ama benim annem temiz evi kokusundan anlar. daha dış kapıdan ayağı girmeden burnu girer, şöyle bir koklar ve yüzünü ekşiterek babama yönelttiği nazarlarına "e ben demiştim zamanında bu çocuğu aldıralım diye. bi tanesi neyine yetmedi, bilmem ki?!" imalı bir bakışla cevap aldıktan sonradır ki içeri adım atar. bu ritüel asla değişmez, asla eskimez...

ama şimdi diyorum ki, annekadına "benden vazgeçme!" temalı bir mesaj vereyim, bütün evi hiç üşenmeden dip-bucak temizliğe tabii tutayım. sonra da kapı aralığından uzanan burnunun şaşkın kırışıklarının resmini mantar panoma asayım. 

melekler mi dürttü, nedir? 

ben yeni yıl coşkusu diyeyim, siz amiyane tabirle göt korkusu deyin! hayırlısı tabii..

2 yorum:

doğaçlama iyidir..