18 Mart 2011 Cuma

rimbaud hemen solumda; zamanın ötesindeyiz..

''bu mekanı hayalinde asla canlandıramazsın. burada tek bir ağaç, kurumuş bir ağaç bile yok, tek bir ot sapı, bir parçacık toprak, bir damla su bile yok. zamanın ötesi sönmüş bir volkanın deniz kumuyla dolmuş bir krateri. burada en asgari bir bitki örtüsü bile yaratmayan lavlar ve kumdan başka görecek ve dokunacak hiçbir şey yok. ortam tamamen çorak bir kum çölünden ibaret. burada kraterin duvarları içeriye hava sızdırmıyorlar ve biz bu deliğin zemininde tıpkı bir kireç ocağındaymışız gibi kızarıyoruz."

ve rimbaud geldi.. oturup etraflıca konuştuk.

hayat:  

vardığımız nokta, başladığımızla aynı hemen hemen.. bir sinirle dedim ki, dünyaya geliş amacımı öğrendiğim gün öleceğim. ve öldüğümde, yaşamamın tek sebebinin bunu öğrenmek olduğunu bilerek dirileceğim. iki kolumdan tutup beni melekler, tanrının karşısına çıkaracaklar. soracak: "ne öğrendin?" cevap olarak bu paradoksun içine tüküreceğim...

cennet: 

"cinnet" sözcüğüyle aralarında neden bu kadar ince bir çizgi var; merak ettiğimizden gittik. bir de ne görelim? hepsi birden öldüler, tüm iyilikseverler.. hem de sıkıntıdan! şöyle anlatayım; saki meleklerin en acemisi ak sakallı dedelerden birine çarpıp testisini düşürdü geçen gün. tam da dedenin sandaletli mübarek ayaklarına, paattt!!! son gördüğüm şey, o nur yüzlü dedenin meleği malum ağaca asıp, karnına hedef tahtası misali spiraller çizdiğiydi.. gerisini sen sorsan da, ben anlatmak istemem. çinli filozofların öne sürdüğü denklemin sağlaması işte burada alınmış oluyor: ying ile yang'ı ayırırsan varacağın nokta budur!


cehennem:

cennet ahalisine bahşedilmemiş olsa bile, cehennemdeki meczupların kanatları var, biliyor muydun? peki, bir çift kanatla insani içgüdüleri topla desem, ne dersin? geç bir kalem matematiğin evrensel kurallarını! dirsek çürüttüğün okulların hiçbirinde öğretilmez ama evet, yapabilirsin. hayal etmen yeter de artar bile. düşün ki, alevden dilleriyle bir kuyu seni yutmaya çalışmakta ve kaçabilmek için tüm organların arasında seferberliğe gitmekten başka çıkar yolun yok.. cevap gayet açık: ayakların prangalıyken kanat, altındaki ateşi körüklemek için gereçtir sadece. işte ironi diye buna derim ben! eh, tanrının görkemi de buradan gelir zaten. 

ilahi tanrı, sen çok yaşa!

güldüğümüz kadar ağladık da. kevser kıskandı gözyaşlarımızı, kelam tükendi, rimbaud "ben, bir başkasıdır!" lafını o vakit sarfetti ve odamın karanlığından arafa gitti.. 

usulca fısıldadım ardından: "döndüm ki, dedim, döndüğüm yerde değilim!" 

sağımdaydı enis batur; gülümsedi...




|

4 yorum:

  1. Çok değişik ve farklı bir yazı olmuş.
    üslubunuzun hoşluğunu hem yazının hemde konunun gidişatını olumlu yönde itelemiş ve ortaya-sizi fazla okumadım ama-bir mefisto çıkmış.Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. teşekkürler maskeli allâme; eksik olma :)

    YanıtlaSil
  3. utandırdın beni; sağol :)

    YanıtlaSil

doğaçlama iyidir..