23 Kasım 2009 Pazartesi

merhaba dünyalı, biz doktoruz!


  • peru'da şişman insanları kaçırıp öldürdükten sonra yağlarını kozmetik şirketlerine satan bir çete yakalandı.
  • dünya kozmetik pazarında bir şişe insan yağı binlerce dolardan alıcı bulmakta. 

ne şimdi bu?! bu ne?! nerdeyiz ki biz?! burası neresi?!


nerede kaldı lan bu tufan?!!


suratımızda çarptığımız taşların pütürlü izi, kapatmak için sürdüğümüz boyaların hammaddesi yine kendimiz! daha ne kadar dibe vurabiliriz ki? dünyanın en büyük sorunu küresel ısınma değil arkadaşım. ebesini bellediğimiz ekolojik sistem değil en büyük derdimiz. açlık değil, pedofili değil! cinayet hiç değil! hepsinin temelinde yatan şizoid paranoid ataklarla beslenen, cinnete bulanmış beynimiz!

toplu bir histeri halindeyiz. madem birbirimize katlanamıyoruz, şu deliliğimize kişisel çareler bulmak lazım. bazısı var, ne zaman delirse bir akor basar elektroda, yüz binlerin haykırışına bedeldir sesi. bazısı yazar, başka çaresi yoktur çünkü. ve bazısı bir mısra savurur da, son insan ölene dek dinmez yankısı. sok, arkadaşım, elini gırtlağından içeri, bak, orada bir pıhtı var: kocaman, sinsi..tut ve çek! olmadı, kus! ve kusarken illa ki bulaştır kendi üstüne. ne yani, tüm suç şovenist domuzun, öyle mi? dini imanı para olmuş kapitaliste mi atalım tüm suçu? insanlığın sorumluluğunu almayacak mısın? almayacaksın öyle mi? insanlığın üzerine kusarken kendi üzerine bulaştırmıyorsan, o kadar da havalı değil bence.


evrim ne zaman tersine döndü, bir bilen var mı? bana da anlatın bir ileri iki geri işleyen evrim yasasını. giderek gelişen aklımızda kurduğumuz bir yalan mıydı "medeniyet"?


bu dünyada kallavi bir anarşizm lazım bize. çığlık atmak lazım. böyle ne zaman daralsak, şifa niyetine.. öte dümya zaten gereksiz. bizi cehennem falan paklamaz, ateşe atılan her odunda daha fazlasını isteriz biz. iblis mazoşist ruhlarımızdan tiksindi de, tanrıyla anlaşmasını bozdu çoktan. bir de kocaman kahkahalar savurdu kendine kötü diyenlerin yüzüne yüzüne, tam da giderken. çığlık atmak lazım, konuşmak değil. konuşarak bir yere varamadığımız aşikar. kelimeler eteklerimize bağlanmış taş misali. kendi sesimiz sağır etmiş bizi.


"kuşlar," diyorum kafamın içindeki iflah olmaz gevezeye, "konuşabilselerdi eğer, uçamazlardı; anlıyor musun? paragrafa kayan cümleler kurmaya meyyal dilimizi tutup, kendimizi "eylem"in iş bitiriciliğine inandırmamız lazım."


"insan dediğin, iki ucu boklu değnek," diyor tükürür gibi. "karnınızda böbrek taşları gibi taşıdığınız gayya kuyusu zehirliyor sizi. siz hepiniz cenabet öleceksiniz! çığlık mı? senin çığlık dediğine, biz ateş düşürücü diyoruz. anlık ferahlamalarla mı avutacaksın günahkar ruhunu? oysa tüm insanlık uzun zamandır taşıyor bu yaşam düşmanı virüsü. tüm bunlar yapılsa bile gene ateşleri yükselecek, en nitelikliler kendilerini, daha niteliksizlerse birbirlerini yiyip duracaklar boşuna."


tüh'lü geniş zamanlara döndü ömrümüz. yok mudur evrenin bir köşesinde yazıklanmalarımızı duyacak kozmik bir kulak? yok mudur akıl hastalığımıza kesin bir ilaç, patlatsalar tepemizde? her yağmurla biraz daha iyileşsek? 


hani bize söz verilmiş bir toplu katliam vardı? tut sözünü artık, tanrı! gönder azgın sularını, ez şu lanet başımızı!




9 yorum:

  1. Ya ben "iyi"yim deyip, bir kenara çekilip sövmekten öte aslında "kötü"lüğe bulaşmışlığın mide bulantısını çekip, parmağımızı sokacağız boğazımıza, ki o boğazımıza kadar battığımız .oku dışarı çıkartalım, ya da hakikaten "kötü" ve "iyi" lerin arasına kesin bir çizgi çizip, bir sınır koyup pasaport vereceğiz soyut kavramları somutlaştırmanın verdiği gurur ve hakla ta ki içimizden bir diktatör çıkartıp tüm kötülere sınırları kapatana kadar tühsüz gelecek zamanlar vadedeceğiz safımızı çoğaltmak adına.

    YanıtlaSil
  2. bu daha çok bir otokontrol meselesi diye düşünüyorum ben. insanın kutsal bildiği, dokunulmaz addettiği şeyler olmalı. hani içimizdeki kötülük güdüsü kabardığı zaman bile geçilmemesi gereken bir sınır olmalı. bunu empoze edemezsin, bu ancak insanın kendi kendine başarabileceği birşeydir. zaten ortam boka sarmış, bu devran her şekilde dönüyor diye düşünüp "koy götüne rahvan gitsin" diyemez kimse. düzen kişisel alışkanlıklardan ibarettir çünkü.

    YanıtlaSil
  3. İşte o kişisel alışkanlıklar ve otokontrol(süzlük) sonucu geldiğimiz noktadan bahsetmiyor muyuz? Yani, "insanın kutsal bildiği, dokunulmaz addettiği şeyler olmalı. hani içimizdeki kötülük güdüsü kabardığı zaman bile geçilmemesi gereken bir sınır olmalı" fakat biz bunların olmadığı duruma geldiğimizden bahsediyoruz diye düşünüyorum. Aslında, ben hayıflanmaktan, hatta suçu başkalarını üzerine atmaktan çok çözümler bulunması gerektiğini düşünüyorum. İdealist miyim? hayır, ya da mümkün müdür söylenenler? bence değil ama en azından (şimdilik) bir ütopya yaratılabilir...

    YanıtlaSil
  4. suçu başkalarının üzerine atmak, zaten yapabileceğimiz en büyük yanlış değil mi? o sebeptendir ki, hiçbir arızamızı tamir edemiyoruz. ben iyiyim, başkaları kötü; yok ya?! hepimiz birer suç unsuruyuz! başta bunu kabullenmeden çözüm bulamayız.
    ama evet, tüm kontrolün yittiği bir noktada duruyoruz, doğru. yine de, herkes kendini iyileştirse, toplum iyileşir diye düşünmekten alamıyorum kendimi. bazı şeyler öğretilmez ya hani.. anne-babaya vurulmaz mesela, adam öldürülmez. bunları biri öğretmese de bilirsin. böyle bir içgüdü var insanın doğasında. o tarafımıza yönelsek, kendi deliliğimizi başkalarına bulaştırmadan yaşasak... bahsettiğin ütopya böyle bir şey bence. iyileşme süreci mutlaka yavaş olacak, ve acılı. ama en azından gelecek nesiller daha sağlıklı yetişecek. evet, bu ütopya inanmaya değer. :)

    YanıtlaSil
  5. Aynen öyle, iğne ve çuvaldız meselesi, bir yer değiştirelim, ilk olarak da bakılacak yer ayna olsun...
    İnsanın doğasındaki iyilikten bahsediyorsun, katılıyorum, ona dönmek esas olan amaç ama tümevarım yöntemiyle ilgili farklı bir bakışım var benim, yani bir düzen bozulmalı öncelikle. Tabi ki bu düzeni de bireyler kuruyor ama benim bahsettiğim mutlak olmasa da belli bir çoğunluğun "bir" olup bu düzeni değiştirmesi..
    ütopya inanmaya, uğrunda konusmaya, birşeyler yapmaya değer. Hayal edelim de, en kötü kalbimiz değil hayallerimiz kırılsın Mefisto :)

    YanıtlaSil
  6. hayal kurmak bedava ;p biri gider, biri gelir.. enayiliğime doymayacağım, hayal kurmaya devam edeceğim :)

    YanıtlaSil
  7. "enayiliğime doymayacağım" kısmını çıkartıp okuyunca yüzde yüz aynı fikirdeyim.. niye enayilik olsun, gayet akıllıcadır hayal kurmak.. Bak saymaya başlamayalım, bitmez, baştan sona blog olur :)

    YanıtlaSil
  8. onu daha çok "güzel günler göreceğiz çocuklar" temalı hayallerimin gerçekleşeceğine dair inancım için söylemiştim aslında. kötümser yanım bu inatçı inancın enayilik olduğunu haykırır boyuna. :)

    YanıtlaSil
  9. O kadar güzel ayırt etmişsin ki,sadece bir iki cümle de ben ekleyeyim. Hayal etmekle, hayallerinin gerçekleşmesine inanmak çok farklıdır. Hayal etmekten hiç bir zarar gelmez iken, bunların gerçekleşeceğine inanmak katıksız enayiliktir, kötümser yanına gerek yok, realist yanın yeter bunu duyman için :)

    YanıtlaSil

doğaçlama iyidir..