24 Mayıs 2011 Salı

itiraflarım

- tuhaf bir gün geçirdim. çok iyi uyandım mesela, sevdiceğin kollarında nazlandım bir vakit. ne olduysa evden çıktıktan sonra oldu. sebepsiz bir asabiyet, giderek moralsizlik ve baş ağrısı.. geceyi migrenle sonlandıracağım sanırım.


- saçlarımı maviye boyattığımdan beri "ne o, boya küpüne mi düştün? eki eki.." şeklinde konuşan espri özürlü kımıl zararlılarının ağzına sıçmak istiyorum. net. sırıtan suratına bakıp bakıp "şimdi şu yayvan ağızdan ne güzel klozet olur!" diye düşünürken buluyorum kendimi.


- kitaplarımın kenarı köşesi kırışmaya görsün; gidip yenisiyle değiştiriyor ve sonra "hiç okumadığım kitap benim değildir" obsesyonuyla üşenmeden yeniden okuyorum.


- hapşırdıktan sonra kendi kendine "çok yaşa!" diyen ucubelerdenim ben.


- hayatımda etek giydiğim gün sayısı okula gittiğim gün sayısıyla eşit. bi ara gün aşırı makyaj yapanlara özenip far, allık, ruj falan aldım; en fazla bir ay dayanabildim. topuklu ayakkabınınsa işkenceden tek farkı mazoşist bakış açısıdır bana göre. maskülen miyim neyim?


- kabul ediyorum, sinirli bi insanım. hem öyle böyle değil; gözüm döndüğü vakit kafamdaki huniyi ciddi ciddi hissediyorum, o derece.


- "hanımların dikkatine. overlok makinesi ayağınıza geldi. halı, kilim, paspas kenarına, halıfleks kenarına overlok çekilir. 5 dakikada yapılır, hemen teslim edilir!" şu şehre taşındığımdan beri lanet olası overlok timinden bir türlü kurtulamadım. en alakasız mahallelerde, en alakasız vakitlerde karşıma çıkıyor edepsizler. and olsun, cinnet geçirdiğimde ilk iş bunlardan başlayacağım öldürmeye..


- içime fırat kaçtı. küfredip küfredip "töbe allaam, aklıma kaçmış" derken buluyorum kendimi...


- küçükken yıldırım çaktığında gök kubbede yaşayan titanların kocaman kayaları kaldırıp kaldırıp yeryüzüne fırlattığını zanneder, aklımca onlardan özür dilerdim ben. şimdi düşününce, tüm insanlığın yükünü sırtlamışım bit kadar halimle. yazık bana.


- bir yıldıza aşık olsam adı "sirius" olurdu. ne şık, değil mi? halbuki bildiğin köpek yıldızı..


- büyünün ve büyücülerin hala var olduğuna inanmaktan alamıyorum kendimi. dünya şu haliyle çok sıkıcı anlayacağın.


- yalnızlıktan dem vuran insanlardan vurgulu bir şekilde nefret ediyorum. yalnızlık o kadar içseldir ki, mahrem sayılır, lafı edilmez bana göre. cinsime tüküreyim...


- tam en sevdiği diziye dalmışken insanın gözü bir anlığına duvara, kapıya falan kayıyor ya, hayattan soğuyorum yemin ederim. seni hayal dünyasından çekip alan uzun tırnaklı, vahşi, yapış yapış bir el gibi o his. anlatamadım galiba ama öyle işte.


- herkesten önce ben öleyim istiyorum. ölüme tanık olmanın kahrediciliği, kendi ölümümden daha çok koyuyor bana.


- bazen çok fazla düşünüyorum ve bu bir marifet değil. hiç düşünemeyeceğim kadar boş bir anda sıkışıp kalmak en büyük dileğim. orada yaşlanır, orada ölürüm. ohh, mis.


- çocuğuna savaş, emir, cenk, cihat gibi isimleri reva gören ebeveynlerden tiksiniyorum. el insaf! bit kadar çocuk o be, savaş ne, cihat ne?!


- okulun bahçesinde maykıl ceksın'vari danslar yapardım öğrenim hayatımın ilk yıllarında. koca bir topluluk peşime takılıp ne halt ettiğimi anlamaya çalışırdı. şimdi öldürsen yapamam o figürleri, ona şaşıyorum.


- sorunlarım var, evet.




|

18 Mayıs 2011 Çarşamba

işi olmayan çavuşlar döner kıçını avuçlar

fotoğrafa bakıyorum; ablanın biri yolun ortasına yüzükoyun uzanmış yatıyor.. ölü taklidi yapıyor desem, değil. eylem yapıyor desem, hiç değil. kalk yerine yat evladım, pistir şimdi oralar falan diyesi geliyor insanın. 

- ne yapmış ki şimdi bu?
- planking.
- o ne be?
- yani böyle ellerini, ayaklarını felan bitiştirip yüzükoyun yatıyorsun..
- eee?
- eee'si.. sonra fotoğraf çektirip feysbuk'tan paylaşıyorsun. ne biliim..
- bak sen şu işe. yeni nesil full animasyon! iyi de niye? 
- öyle işte.

öyle işte??? hiç tatmin olmadım ki ben. iki lafla tatmin ancak siyasette olur deyip araştırdım bi de üstelik, avustralya menşeli abuk bir çılgınlık çıktı. bak şimdi avustralya dedin mi, orada durup nefeslenecek, ırkçılığa varan sözler sarfedip koca bir milleti iki satırda harcamamak için tövbe estağfur çekeceksin. benim hayattan öğrendiğim bir şey varsa, o da avustralya denen mecradan şu dünyaya aklı başında bir fikir akmayacağıdır birader. zira pub'ı ziyadesiyle bol memlekette biralara ne karıştırıyorlarsa artık, böyle bir aklını kaybetmişlik hasıl olmuş insanlarında.


bak mesela geçtiğimiz yıllarda ugg bot denen bir rezalet vardı, milyonlarca kuzu boğazlandı sayelerinde. hem de anneannemin patiklerinden öteye geçememiş botlar trend aşığı ikoncanların kırılası ayaklarında arz-ı endam etsin diye!

şimdi de bu beşeriyetin en olmadık yerlerine kendini yüzükoyun bırakma şeysi ki, tanımlara sığmıyor, taşıyor bildiğin. ne desek ki buna? 

minimum enerjiyle maksimum mallık seviyesine ulaştıran eblehlik hali? 
arayış içindeki modern insanın yaşadığı boşluk hissiyatı? 
bi nevi salaklık ayracı?


şaşkın ve hüzünlüyüm okuyucu. şaşkınım; çünkü nedenini ve nasılını anlamadığım bir salgın insanlığa tebelleş olmuş durumda. üzgünüm; çünkü onca gri hücreyi haşat etmeme rağmen hiçbir mana yükleyemediğim eylem sayesinde iq seviyemin yetersizliğini ilk elden öğrendim, iyi halt ettim.

her şey bir tarafa, içi boş ve anlamsız bu hede'yi anarşizmle bağdaştıranlar bile var ki, işte bu bardağı taşıran damladır bana göre. içimde yuvalanmış iblis kükrüyor o vakit, al eline çivili sopayı diyor, planklayan yerlerine yerlerine...

unutmadan, bi de şu foto var... 


görünce elimden ayağımdan kan çekildi bildiğin. akp ajanı mısın kurban olduğum? al bu fotoyu mahkemede kullan, filtrelemek şöyle dursun, hakim interneti ilelebet kapatmazsa gider sultanahmet'te planklarım yemin olsun!


anarşizmmiş! topunuzu bakunin çarpsın, kropotkin'in laneti üzerinize olsun bre!!!




|

16 Mayıs 2011 Pazartesi

bir tümörüm olsa adını recep akdağ koyardım

haddini bilmezliğin son kertesini yaşayan akp güruhunun evlat olsa sevilmeyecek bakanlarından recep akdağ batman'da devlet hastanesini gezerken, çalışma koşullarından şikayetçi görme engelli bir işçiye cevaben,  "gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz; daha ne yapalım?" diyerek bakanlığı süresince yaptığı hizmetlere atıfta bulundu. tam da seçim arefesinde yapılan bu gönderme "uvvv, bakan yine kapağı gösterdi!" yorumlarına yol açtı..


işte, "badembıyıkgiller"den recep akdağ'ın diğer kapakları:


- tam gün yasası ve performansa dayalı ücret uygulaması"nı protesto amacıyla iş bırakan sağlık personeline hitaben..


"sıkıntıya uğratacak bir faaliyet içinde olamazlar, en fazla küçük, marjinal bir grup!"



- sağlıkta özelleştirmeleri protesto etmek amacıyla ellerinde "doktor che'nin izindeyiz" yazılı pankartlarla yürüyen sağlık personeline hitaben..


"biz che'nin izinde değiliz, sosyalist anlayış da dünya çöplüklerindeki yerini çoktan almış, herkesi fukaralıkta birleştiren bir ütopyadır!"




- kepez'deki bir tören sırasında hastane bahçesindeki vatandaşlardan birinin "ben şeker hastasıyım. doktor diyet listesi verdi. listedeki eti nasıl alacağım?" sorusu üzerine..


"diyetin amacı az yemektir, az ye!"




- samsun'da açlıktan ölen 2.5 yaşındaki kübra bebeğin muhalefet tarafından dile getirilmesine sinirlenerek..


"insanın midesi her zaman dolu olacak diye bir şey yok! muhalefet kübra bebeği istismar etmesin!"




- kırım kongo kanamalı hastalığı ile ilgili vatandaşı uyarırken..


"alınabilecek en önemli tedbir, örtünmektir! bacağınızı, kolunuzu örtün!"




- karadeniz bölgesi kanser risk toplantısı çıkışında yaptığı bir açıklamada..


"çernobil felaketi kansere neden olmamıştır!"



- obeziteye karşı açtığı savaşta..

""obezlere şişko demek lazım. böylece kabullenirler!""



- bursa'da hastanede çıkan yangın sonrası nakil olurken hayatını kaybeden 8 hasta için..

"zaten iki tanesinin beyin ölümü gerçekleşmişti, ölmeleri bekleniyordu!"




|

8 Mayıs 2011 Pazar

anneler günü özel seçkisi

sahne 1: anne, baba, mefisto oturmuş televizyon izlemektedirler...

mefisto: öff ya adama bak, çok seksi!
anne: pu sana! kime çektin bilmem ki, terbiyesiz!
mefisto: e ama ööle.. göz var izan var. baba ya seksi diil mi şimdi bu adam? 
baba: bak kızım bak, helal olsun! söyle hangisini beğendin, gidip istiicem kızıma ben.
anne: (babaya hitaben) sana da pu! ama hata bende tabii, neyle evlendin ki kızı ne olsun? puuu ikinize de!
mefisto: kızma sultanım, ehehe..

***

sahne 2: mefisto giyinmiş, fikir almak için anneye danışmaya karar vermiştir...

mefisto: anne ya nası oldu bu bööle?
anne: iyi olmuş da..
mefisto: ne?! bak olmamışsa çıkarcam söyle bi..
anne: o diil de, kilo mu almışsın sanki?
mefisto: nası yani ya?! ya herkesler kızını över, sen de bööle..
anne: yok yani iyi bi şey diye söyledim ben. zaten bi şey yediğin yok, iyi olmuş böyle yüzün toparlanmış. güzel güzel..
mefisto: ühüüü! 

***

sahne 3: anne memleketten kızının yanına gelmiştir. her zamanki gibi ev dağınıktır..

anne: aah aaahhh! ben de kız doğurdum diye seviniyorum bi de..
mefisto: alla allaaa.. kız değil miyim işte ben?
anne: kıçını toplayamayan kız mı olurmuş? elalem görse, "bunu doğuracağına bi top kumaş doğursaydın, don falan diker ailecek giyerdiniz hiç olmazsa" diye güler bana!
mefisto: üff anne ya tamam topluyorum ya..
anne: üf denmez anneye! ya diye hiç denmez! elalem görse "hanım hanım, ne biçim kız doğurmuşsun, bunun dili boyundan büyük!" demez mi? der!
mefisto: %#@?!

***

sahne 4:  mefisto hal hatır sormak için annesini arar...

mefisto: naber anne?
anne: sen beni niye aramadın bakiim dün?
mefisto: ya aradım. sen banyodaymışsın, babam çıktı telefona. onunla konuştuk.
anne: baban ayrı ben ayrı! bundan sonra her gün benimle de konuşulacak! baban mı doğurdu seni?!
mefisto: hönk!!!

***

sahne 5: başka bir gün, yine telefonda... 

anne: ceylanıım?? kara gözlüm benim?
mefisto: naber kız?
anne: annelik böyle işte. sen o kadar iltifat eder, sevgi sözcükleri söylersin; o da tutar sana "naber kız?" der! aahh ahhhh...
mefisto: ya anne ben şaka olsun diye şeyettim, valla bak..
anne: sus! annen değilim ben senin! başka bir kız doğurucam, onu sevicem!
mefisto: ya ama ben ne olucam yaa???
anne: seni de cami önüne bırakırım!

***


sahne 6: bir haftalığına ailenin yanına gidilmiş, bırakacak kimse olmadığından kedi de götürülmüştür. anne sabah uyandırmaya odaya gelir, mefisto'nun başında bekleyen kedi de hırlayarak tırnak göstermekte beis görmez...


kedi: hırrrrr! mııırrrrr!
anne: aa ne oluyor be? kendi doğurduğumuzu sevemeyecek miyiz artık?!
kedi: (ısrarla ve hiddetle) hhhhııııırrrrrr!!!
anne: hadi oradan! ben doğurdum onu tamam mı? canım çıktı içimden çıkarana kadar. hırr'mış! edepsiz hayvan seni!
mefisto: (uyanır ve dumura uğrar) anne? kediyle mi kavga ediyosun sen ya?
anne: hiç terbiye verememişsin sen bu hayvana. ne büyük biliyor ne bi şey! çocuğun da böyle olacak senin!
mefisto: puhahaha!

***

sahne 7: anneler günüdür, mefisto annesini arar...

mefisto: anneler günün kutlu olsun sultanım..
anne: teşekkür ederim canım benim. allah eksik etmesin seni hayatımdan..
mefisto: seni de eksik etmesin, sen hiç gitme!
anne: belli mi olur? bir gün elbet gideceğim.. sırayla olsun da güzel kızım.
mefisto: (hüzne gark olmuş, gözleri dolmuştur) ya anne valla ardından gelirim bak yeminle. deme öyle şeyler ya. fırk!
anne: tamam tamam. yemek yedin mi sen bakiimm?
mefisto: höö?!!




|

6 Mayıs 2011 Cuma

big brother is watching you!



george orwell'in kehanet niteliğindeki "1984" adlı kitabı totaliter bir rejimin atmosferinde soluk almaya çalışan, başka bir deyişle "yaşayamayan" insanları anlatır. "big brother" adı verilen hayali bir baba tarafından 24 saat boyunca aralıksız izlenen ve dinlenen, içlerinde büyüttükleri korkunun sakatladığı insanları... öyle ki, roman kahramanlarımız insani zevklerden kesinlikle uzak durmakta, sürekli baskılanmaktan mütevellit gelişen oto-kontrol dürtüsüyle düşüncelerini dahi sansürlemektedir. ve adım attıkları her yerde, bir türlü kaçamadıkları, her seferinde beyinlerini biraz daha manipüle eden o cümle karşılarına çıkar: "big brother is watching you!!!"


bolca surreal sosa bulanmış komplo teorilerinden biri gibi gelse de, tüm zamanların en ağır sistem eleştirisini yapan satırları barındıran kitabında orwell, bana göre insanlığı lanetlemiştir. ve son gelişmelerin ışığında gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, orwell'in laneti çoktan tutmuş durumda.


22 ağustos'ta fiilen uygulanmaya başlayacak olan "helal internet" fikrinden bahsediyorum, evet. recebimin bir başka çılgın projesi ki, akıllara zarar... sağır sultan bile duydu ama yine de proje içeriğine kısaca göz atmakta fayda var:

a. çocuk filtresi: "ben çocuğumu koruyacak zekaya sahip değilim, nerde bu devlet?!" diyenler, fikir sahibi olmadan çocuk sahibi olanlar, cinsellik konusunda hiçbir bilgisi olmayıp içgüdülerine göre hareket edenler.. çocuğunuzla uğraşmak, onu eğitmek size zor mu geliyor? devlet eğitim yükünü sırtınızdan alsın mı istiyorsunuz? aldım gitti, bu paket size! çocuğum kötü yollara mı düşecek, kondom kullanıp üç çocuklu geleceğinden feragat mı edecek derdine son! çocuk filtreli internete abone ol, dizlerinde hoplatacağın torunların agucuklu hayalinden olma!

b. aile filtresi: "kocam baldız fantezisi mi kuruyor?" şüphesiyle hayatı kararan hanım abla, kukumav kuşu gibi düşünme artık! karısı başkasının pipisine göz süzecek diye ödü kopan özgüven yoksunu bey amca, üzülme; karının namusu bizden sorulur. internette rastladığı sakıncalı içeriklerin bilinçaltına işlediği şehven eşcinsel kardeşim.. eşcinsellik hastalıktır, sen de tedaviye muhtaç bir hastasın. devlet olarak biz hiçbirinizi teğet geçmedik, aile filtresini icat ettik. hayır, kıçımızdan değil, eşine az rastlanır zekamızdan!

c. yurtiçi filtresi: türk örf ve adetlerini koruyup kollamaya yönelik endişeleri olanlar, kültür çatışması yaşayan ergenler, amerika özentileri... alın şu yurtiçi fitresini de özünüze dönün! ortadoğunun isyankar halklarına bakıp bakıp iç geçiren aymaz, sana da bir sözüm var: çok beklersin! hepinizi itaatkar, dünya bilmez, gıkı çıkmaz tek tip vadandaş kıvamına getiriyoruz, daha ne yapalım?!

d. standart paket:  seni de unutmadık cehennemlik vatandaş! şimdiye kadar yasaklamadığımız site kalmadı gerçi ama olsun, bir parmak bal kıvamındaki bu paket de senin, al kafana göre takıl. zaten senden umudumu kestim standart herif! iflah olmaz özgürlükçü seni! allah cemi cümlenizin belasını versin, demokrasimiz amin! 

özetle, paketleniyoruz mirim! böyle kımıl kımıl, rengarenk, sağ gösterip sol vuran kalıplara tıkılıyoruz.  ve ben karmaşık duygulanımlar içindeyim. ağlayarak küfür mü edeyim, kahkahalar atarak başımı vuracak taş mı arayayım, bilemedim. alıştım lakin med-cezirli ruh halime. hatta keyifleniyorum desem, abartmış sayılmam; her gün bir öncekinden daha şenlikli, mantık kalıplarından azade fikirlere gebe. heyt be, kalıpları yıkıyoruz, daha ne olsun?! misal, yarın ya da öbür gün öğle namazını müteakip vakitlerde etek boylarımızı standart altına alan, toplu tanga yakımlarına ön ayak olan, kurallara uymayanların kim vurduya gitmesinin mübah sayılacağı bir yasa tasarısının müjdesini hevesle bekliyorum ben. biliyorum, çıkacak. recebim beni hiç yanıltmadı. 

gerçi uygulamaya girdiği andan itibaren beni de etkileyecek bu çılgın proje ama bana da müstehak yani. ne öyle boklu püsürlü alan adları felan, değil mi ama? edebimle otururum ben de artık...

"paketlere sığmam, taşarım!" diyenler, unutmadan bu da size gelsin:

http://imza.la/22agustos

http://www.sansurekarsi.com/




|

3 Mayıs 2011 Salı

kaygan bir zemin olarak; paradoks..

"noam chomsky, 11 eylül saldırılarından sadece birkaç saat sonra televizyona çıkıp, onca hararetli öfkenin ortasında lanetlenmeyi göze alarak şu mealde sözler sarf etmişti: “ya bu saldırıların gerçek sebeplerini anlamaya ve onların üzerine gitmeye gayret edeceğiz, ya da kör bir intikamcılıkla yeni felaketlerin kapısını açacağız…”

kör intikamcılık galebe çaldı ve chomsky’nin dediği oldu: dünyanın dört bir köşesinde yüz binlerce kaybedilen hayat… yıkım, acı, kan, gözyaşı…


usame bin ladin, vicdansız, şerefsiz ve adaletsiz bir dünyanın yarattığı öfkeyle acılaşmış, gözü kararmış, hazin ve karanlık karakterlerden biriydi…


onun ölümüyle sevinç naraları atanlar…
insanların haysiyetle ve umutla yaşamasına ne zaman izin verdiniz de, şimdi bir ölüm sizi bu kadar kendinizden geçiriyor?
utanın, rahatlamayın ve daha da korkun!
siz tarihten şu dersi ne zaman alacaksınız:
mazlumu çıldırtan kapısında acıyı bulur…
çıldıran mazlumun gazabı korkunç olur!


murat uyurkulak / afili filintalar"

işte bu yüzden seviyorum seni ve yazdığın her satırı öpüp başıma koyuyorum...