15 Ağustos 2011 Pazartesi

yaz günü duş almayan cenabet! olum seni kınıyorum ve sana çok pis laflar hazırladım lan!

 zaman ve mekan algım kokulardan oluşur benim. bana yol sorma gafletine düşmüş bir zavallıya "ekmek kokularının olduğu aradan gir, bir yüz metre kadar sonra çöp kokuları yoğunlaşmaya başladığında sağa dön, az ileride envai çeşit baharat ve salça karışımından oluşan bir koku alacaksın. dur ve karşıya bak." demem pek olasıdır mesela. henüz yavru sayıldığım dönemlerde bunu bir süper güç olarak algılamış olabilirim, hatırlamıyorum. fakat artık eşek kadar olmam hasebiyle sahip olduğum bu özelliğin fizyolojik bir defo olduğunun farkındayım ve hayır, nedenlerini de merak etmiyorum. neticede alacağım cevap hiç de seveceğim türden olmayabilir. son derece uzak atalarımdan biri kurtla köpekle falan çiftleşmekten hoşlanan sapık bir hominid çıkarsa eğer, oturup üç gün ağlayabilirim çünkü. halbuki bana ne milyonlarca yıl önce yaşanmış sıradışı zevk gecelerinden? ama işte elimde değil, ağlarım.

tıpkı yol tariflerimde olduğu gibi mevsimsel döngülerin belirleyicisi de kokulardır benim için. kışın geldiğini ayak, yazın geldiğini ter kokusundan anlarım ben. o ara depresyonda olabilirim, zaman ve mekan algımda kısıtlamaya gitmiş olabilirim, mecnunu delirmiş leyla misali fotosentez yapıyor olabilirim... ama dünya ahvalinden ne kadar kopuk bir yaşam tarzı benimsemiş olursam olayım illa ki nefes alıyorumdur ve bir gün bir otobüse binince "aa yaz gelmiş ya la.." diyerek ayılıp kendime gelirim. öyle bir kokudur ki o, xanax falan bi köşede zırıl zırıl ağlarken elinden tuttuğu gibi dibine vurduğun depresif çukurdan çıkarır seni. 

makarayı biraz geriye sararsak.. 

adam ya da kadın sabah kalkar, yüzüne göstermelik değdirdiği bir kaç damla suyun ardından üç günlük giysilerini üzerine geçirir ve dazlak kafada yumurta pişirmeye müsade edecek kadar ısınmış yaz güneşine çıkar. adamın ya da kadının bedeni doğal bir tepkime sonucu ter adı verdiğimiz bir sıvı salgılamaya başlar ki, normalde kokusuz olan bu sıvı en son tıraşlanma seansının üzerinden iki-üç hafta geçmiş koltuk altlarında kaynayan bakterilerle marine edildiğinde bu özelliğini kaybederek duş almaktan bihaber sahibini kimyasal bir tür bombaya çevirir. ve o ayaklı bomba da gider, otobüste leyla leyla dışarıyı seyreden mefistonun gariban suratında patlar. 

tam o sırada replik: "aaa yaz gelmiş ya la.!." 

gerisi hep aynı. "astım krizim tuttu, inmem lazım!" diyerek otobüsü en saçma yerlerde durdur ve kendini dışarı at. içinden toprağı öpmek gelecektir, gelmesin. çünkü eğilirsen kusarsın. onun yerine yaşadığı travmadan ötürü hala baygın olan reseptörlerini canlandırabilmek için en yakın eczaneye kapağı at ve kolonya kokla... ama artık bezdim. şu dakkadan itibaren bas bas bağırarak devleti göreve çağırıyorum. hatta bir kaç çözüm yolu bile önerebilirim:



1. her evin kapısına birer koku dedektörü yerleştirmek: temelde metal dedektörleri baz alınarak kurulacak olan bu düzenek, kapıdan çıkmak isteyen herkesin temizlik seviyesini ölçerek toplum sağlığını tehlikeye atacak ölçüde pis olanlara denk geldiği anda kapıyı pencereyi kilitleyecek bir alarm sistemine bağlanabilir. böylece dışarı çıkabilmek için bireyin gidip bi güzel keselenmekten başka çaresi kalmayacak ve sokaklar mis gibi kokacaktır. kurulacak bu düzeneğin yanı sıra, her haneye kişi sayısına göre değişecek miktarlarda roll-on tüketiminin şart koşulması gerekir. neticede antiperspirant candır.

2. gezici kişisel bakım timi kurmak: karavanla gezmesi gereken bakım timinin görevleri arasında, kokan birisini tespit ettikleri anda yaka paça karavana sokmak, çığlıklara aldırmadan sıcak suyla bir güzel yıkamak, bakterilerin yaşam alanı sayabileceği bölgeleri kıllardan arındırmak, ardından kişiyi pudraya boğarak "sıhhatler olsun" dilekleriyle beraber yeniden sokağa salmak sayılabilir. bu açıdan bakınca timin bir adet tellak, bir adet ağdacı kadın, kokuya duyarlı bir adet köpek, bir adet kozmetik uzmanı ve herşey olup biterken başında söylenip kişiyi utandıracak bir adet dırdırcı kadın'dan oluşması tavsiye edilir. 

3. mefisto'yu burun ameliyatına sokmak: evet, eminim ve son kararım. normal bir insanda olması gereken koku reseptörlerinden bir kaç misli fazlasına sahibim ve onlardan kurtulmak istiyorum. sokağın öbür ucundaki insanın kokusunu almak da ne yani? hem neden sapık ilişkilere girmiş atalarımın cefasını ben çekmek zorunda olayım ki? istemiyorum arkadaş, gerekirse burnumu toptan alın ama kurtarın beni bu dertten ya.. lütfen lan!

12 Ağustos 2011 Cuma

memleketimden oruç manzaraları...





- beşiktaş bayan voleybol takımı alt yapı oyuncusu 19 yaşındaki nurcan ibrahimoğlu, antrenmandan çıkarak bahçeköy- 4. levent otobüsüne bindi. otobüste erkek bir yolcu tarafından üzerindeki şort nedeniyle ilk önce sözlü taciz edilen genç kız, daha sonra dövüldü...

- erzurum'da, ramazan ayında sokakta sigara içtiği gerekçesiyle tartaklanan kadın, öğrenci yuduna sığınarak polisten yardım istedi. polis olay çıkaranları gözaltına almak isteyince çıkan arbedede bir polis ve iki kişi hafif yaralandı. olay çıkaranlar savcı tarafından serbest bırakıldı...

- turistlerin de ilgi gösterdiği asmalımescit ile beyoğlu’nun arka sokaklarındaki içkili restoranların önüne konulan masalar ramazan ayı nedeniyle zabıta baskınlarıyla kaldırılıp götürüldü. aynı olay cihangir'e de sıçrayınca, bu mekanların müdavimleri yapılan baskıyı protesto etti...


********************


sübhanallah kardeşler, ne ibretlik tepkilenmişsiniz öyle! aynı ben. geçen yolda yürüyorum misal, baktım karşıdan biri kopası dilini iki karış çıkarmış, dondurmasını yalaya yalaya geliyor. dedim, ne iş? valla ne olsun diye girdi cümleye beynamaz, bi türlü susmak bilmedi. artık nasıl dellenmişsem çektim benim emektar haydar'ı zuladan, abi noluyo demeye kalmadan verdim sopayı verdim sopayı.. allah seni inandırsın çevre sakinler zor aldılar elimden de bıraktığımda nah böyle me'liyordu. oh iyi oldu kafire! vallahi yok hümanizmmiş, yok demokratik haklarmış, falanmış filanmış diye gek gek konuşanın kafasını mıncıklarım.

bre zındık! oruç bu, şakaya gelir mi? insan nefsi kaypaktır, kadeh gördü mü dayanamaz, sigaraya hiç gelemez.. hele ki şort.! allah muhafaza dinden eder müslüman adamı. şu mübarek ayın yüzü suyu hürmetine dövülen kafir sayısınca sevap point kazanacaksınız, diye boşuna mı demiş peygamber? 

o sebepledir ki, abdestli ellerinizden sopa, oruçlu ağzınızdan küfür, inançlı yüreğinizden vahşet eksik olmasın pek sevgili din kardeşlerim. selametle...

5 Ağustos 2011 Cuma

isteyenin bir yüzü kara, vermeyenin allah belasını versin

geliş gidişlerim biraz karışık olsa da, pek fazla yorum yazamasam da okuyorum sizi. valla bak. hem üstüme gelme rica edeceğim, rezil durumdayım bildiğin. geçenlerde bir sabah uykuyla uyanıklık arasında salınırken aklımdan geçen ilk cümle "kafamda hiç yer kalmamış gibi" oldu mesela. hangi insan evladı güne böyle başlar ki? ayrıca evet, kafam küçük benim. herkesin milyonlarcasına sahip olduğu gri hücrelerden bende ancak birkaç bin kadar var ve onlar da mütemadiyen su kaynatıyorlar. yarım akıllıyım anlayacağın. o kadar ki, zavallı kafamın içinde dört dönmeme rağmen yorgunluğumu tasvir edecek tek bir kelime dahi bulamadım. yok. sadece yorgunum ve bir daha asla dinlenmiş hissedemeyeceğimden korkuyorum. belirli aralıklarla hayata "beni neden yoruyoğğsuuun??!" temalı sitemler yollayıp "yürü git len!" cevabını alınca da paşa paşa yoluma gidiyorum. ama neden olmasın, neden ısrar etmeyeyim? insanoğlu dönek hayvandır; bazı bazı bezginliğin dibine vurur sonra bir bakarsın zımba gibi atılmış hayata. böyle böyle kendimi gaza getirip "dı sikrıt" olayına bi el atayım istedim. evrenden iste, olsun hesabı. geçen pazarlığa oturduk mesela, dedim "evren, bana ver!" feyk atacak ya, hemen dalgaya vurdu işi.


- oldu canım.. nerden?!
- en güzel yerinden.
- bi bacak göstersem?
- olmaz! hepsini ver.


hazırlıklı gitmiştim allahtan, soktum listeyi burnuna, dedim bunları istiyorum. ya verirsin ya da bu müridini kaybedersin. sonrasında iki kulhu bi elham, haydi allah rahmet eylesin. böyleyken böyle.. buraya da not düşüyorum ki, isteklerim kim vurduya gitmesin. çok pis psikolojik baskı yaparım ben.




 1. evren, beni tatile gönder lan allahsız! şu resme her gün bakıp bakıp gözyaşı döküyorum ben, bitsin bu çile. lüks oteller, efendime söyleyeyim spa seansları falan olmasa da olur. palmiyelerin altına hamak kurup yatarım ben. ufak tefek bir şeyim zaten, neresi olsa sığarım anlayacağın. ortama uyum sağlamakta üstüme yoktur. stilimi bukalemuna, psikolojimi "sörvayvır mod"a ayarladım mı her şey biter benim için. tencere tava da alırım yanıma, balık tutarım, midye toplarım, hindistan cevizi kırarım... elimden her iş gelir abi, yok mu şu garibe seyşellerde bir cennet köşesi yani? tamam lan, atar yapma. olmadı bi masör yolla eve, kulunçlarımı açsın, omuzlarımı gevşetsin, bi de kahve yapıp gitsin. ben ona da razıyım.




2. lamı cimi yok, artık köpek istiyorum. bana şöyle baksa tüm yorgunluğum su misali akacak sanki paçalarımdan. sevdiceği ikna etmeye çalışmaktan ayrıca sıkıldım, o işi de sen hallet bi zahmet. yok zaman alırmış, yok bahçeli evimiz olunca sözmüş, falanmış filanmış.. bezdim yeminle. baktı olacak gibi değil, en son "ben senin köpeğin olurum" deyip iki hav hav falan yaptı, "abi büyüksün!" diye elini sıktılar etraftakiler sana ne diyorum? anlayacağın benim dilimde tüy, çenemde derman tükendi, sana devrediyorum. artık döver misin, söver misin, topuklarına mı sıkarsın, dansöz elbisesi giydirip sokak sokak dolaştırır mısın, bilemem. ben sonuca bakarım. eti senin kemiği benim ayrıca, senden mi sakınacağım nedir yani? 


3. evi değiştiresim var, mümkünse kafayı yememiş bir ev sahibiyle muhatap et beni. zira sıcaklardan mıdır nedir, hepsinde bir bunama hali peyda olmuş durumda. geçen bir eve bakmaya gittik misal, biz evi 3 oda 1 salon biliyorduk ki öyleymiş de zaten. amma velakin adam iki odayı kapatacakmış da, bizden de hiç kapatmamışcasına kira talep edecekmiş de... deli lan bu, deyip hemen uzaklaştık oradan. hayır herkes mantık sahibi olacak diye bir şey yok, tamam. ama her deli ev sahibi olacak diye bir şey de yok di mi ama?! tanrı canı sıkıldıkça böyle tipleri salıyor bence aramıza ki, bizim de canımız sıkılsın, ayrı gayrı olmasın. ama bende derman kalmadı. bu işi de hallediver hazır elin değmişken.


şimdilik bu kadar. üç vakte kadar oldu oldu, olmadı yine kapındayım; bil istedim. köpek istediğimi söylemiş miydim? peki.