21 Aralık 2009 Pazartesi

kemerlerini bağla okuyucu, film eleştireceğim!


breh breh, ne filmmiş! internet üzerinden bile bilet alabilmek yarım saat sürüyor. koltuğumuzu seçip tam bileti alacağız, site "ehehe o yerler satıldı ki, avil!" türünden uyarılarla çıkıyor karşımıza. birkaç seferden sonra kendimizi ısrarla milletin kucağına oturmaya çalışan sosyal ortam sapıkları gibi hissettik, resmen yüzümüz kızardı. tam utanç dolu başımızı yere eğip yenilgiyi kabul edecektik ki, savaşçı ruhlu yarim "en iyi yöntem en eski yöntemdir" düstürundan hareketle telefona sarılıp elindeki mızrakla operatörleri tehdit etikten sonra söke söke aldı koltuklarımızı, ben de onu kahraman ilan ettim. demek ki neymiş? ortada hezeyena kapılmış bir izleyici kitlesi varken, birkaç gün önceden yer ayırtılacakmış. yok ben illa ki son anda plan yaparım diyenlerden olunacaksa da "tamam yavru kuşum, ben sana yer bulurum. yeter ki sen büzme dudağını" kabilinden şövalye inadı olan bir sevgili edinilecekmiş.. bu kıymetli hayat dersi de sana yeni yıl hediyem olsun okuyucu. kaale alınıp dağıtmalık hediye çeki gönderilen bir blogır olarak palazlandığım günlerde buluşana kadar bununla idare edersin artık.

filme dönecek olursak...

1994'te yazılmış bir senaryo, 15 yıllık bir yapım aşaması, filme özel üretilmiş özgün bir lisan, 300 milyon dolara yakın bir bütçe türünden iddialı bilgilerin üzerimizde oluşturduğu hayli ağır baskılarla girdik salona. ve fakat hiç de hayal kırıklığına uğramadık. baştan sona kadar 3 boyutlu görsel bir şölen, bilet için cebelleştiğimiz her dakikaya değdi. fakat herşey görsellikle bitmiyor maalesef. 2012 filmi benim açımdan zengin efektlerle süslenmiş bir fecaatten başka birşey değildi. avatar ise, tam tersine tatmin edici bir senaryoya sahip:

bacakları tutmayan bir savaş gazisi olan kahramanımız, aslen ölen kardeşinin dahil olduğu dünyadışı bir programa katılarak, dondurucuda yaptığı beş yıllık bir yolculuğun ardından atmosferi bir tür zehirli gazla dolu olan pandora gezegenine gider. gezegen tüm kaynaklarını tüketmiş dünya için bulunmaz nimetlerle dolu bir maden ocağı gibidir. fakat ev sahibi "na'vi"ler önemli bir muhalefettir. atmosfer toksik olduğu için insanlardan ve pandora yerlilerinden alınan dna'larla birer genetik mühendisliği harikası olan avatarlar oluşturulur. ve kahramanımız bir tür bilinç akışıyla kontrol edilen bu avatar aracılığıyla hem yeniden bacaklarına kavuşur hem de yerli halkın arasına karışarak, insanlara doğrudan bilgi akışı sağlama olanağı bulur. film tamamen esas oğlanın bakış açısı üzerine kurulu. jake -esas oğlanımızın ismi bu- kendini yerlilere ispat edebilmek için türlü sınavlarla başa çıkmak zorunda kalır ve bu süreçte empati kurmayı öğrenir. olmazsa olmaz aşk mefhumu da işin içine girince, gerekirse parçalarımcı, kalbinin yerine silahını koymuş askerler karşısında na'vilerin safında savaşmayı seçer ve pandora'nın kutusu da böylece açılmış olur.

her şey bir yana, filmin en önemli ve neredeyse tüm senaryonun belkemiği sayılacak unsuru, jake'in sakat oluşu. avatar yeni bir proje olmamakla beraber, daha önce kimse yerlilere kendini kabul ettirmeyi başaramamış. jake ise, kardeşini ve bacaklarını kaybetmiş, artık kaybedecek birşeyi kalmamış melankolik kişiliği sayesinde bu yeni hayata oldukça iyi uyum sağlıyor. dönüp geçmiş hayatına bakma ihtiyacı duymayan boş bir sayfa gibi.. ve bence senaryonun bu psikolojik ekseni izleyende kayda değer bir tatmin duygusu bırakıyor. james cameron, belki 15 yıl hayalini kurduğu teknolojinin gelişmesini beklemiş olabilir, fakat filmin sırtını tamamen efektlere dayayacak kadar kolaya kaçan bir yönetmen de değil. yani filmini seven, işine saygı duyan bir yönetmenin elinden çıkmış, sağlam bir yapım var karşımızda. 

e bu mudur? budur! filme gidip gör okuyucu, herkes acayip sevecek felan diyecek kadar delirmedim henüz, fakat en azından hayal kırıklığı yaşamazsın.

geceden kısa kısa...
  • ademoğlundaki ne tür bir deliliktir ki, bir türlü ders almaz, adım attığı yerlere yıkımdan başka bir şey getirmez?! üç fırın ekmek yedim, hala anlamış değilim (buğdaygiller zihni açan bi tür amino asit içerir, evet).
  • inanılmaz bir renk uyumuyla süslenmiş cennetvari gezegeni 3 saat boyunca izleyince insanın içine mülteci ruhu kaçıyor. "sahte pasaport geçer akçe midir acep pandora'nın taşlı yollarında?" sorusu, çıkışa kadar salonda yüzdü resmen.
  • 3 metre boyundaki kuyruklu, mavi yaratıkları seksi bulmuşluğum da oldu çok şükür. bu saatten sonra şahsıma edecek tek bir lafım bile yok!
  • henüz bilet alma aşamasında "tüh be! zamanım olsaydı, ben de sizinle gelirdim" yollu konuşup beni beyin kanaması riskiyle, yarimi de iki arada bir derede kalmanın getirdiği soluksuzlukla başbaşa bırakan gıcık şahsiyete buradan en kalbi hislerimle selam etmeyi borç bilirim.
  • filme "herif 300 milyon doları buna harcayacağına gidip açları doyursaydı" yollu abuk bir yorum sarkıtan arkamdaki oksijen israfı kişi, hala yaşıyor oluşunu çıkıştaki kalabalıkta seni bulamamış olmama borçlusun, bilgine.
  • son olarak; sigara içilebilen bir salon istiyorum, yetkililere arz ederim.

9 yorum:

  1. Yazılardaki söylem biçimi bana Semra Pınarlı'yı anımsattı.Bir bağlantı olası mı?
    Selamlar

    YanıtlaSil
  2. yorumu okuduktan sonra semra pınarlı'ya netten bakıp hakkında bilgi sahibi oldum. o kadar ki bağlantısız kişileriz.
    selama selam :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Filmi izlerken arkandaki oksijen israfının yorumunu ben 2012 için seve seve kullanabilirm bu filme büyük hayallerle gitmemiş olmam iyi bir şey tam bir sinema çöpü salonlarda sıgara içilsin sonuna kadar destekliyorum hatta her yerde içilsin içmeyenler tercih etmiyorlarsa filimlerin orjinal dvd lerini bekleyip evlerinde izlesinler salonlara gelmesinler arzu edenler için sarap viski votka ne varsa satışa sunulsun her filmin ruhuna uygun bir içki mutlaka vardır ohh mis valla kadehler tokuşturulsun sıgaralar tüttürülsün son olarak bu eleştirin iyi oldu 2012 gibi bir saçmalık olabileceğini düşünüyordum

    YanıtlaSil
  5. bu merak denen şey ne acaip bir şey itiraf ediyorum bende semra pınarlıya google dan baktım

    YanıtlaSil
  6. ahaha :D Rögar yok valla benim milleti zehirlemek gibi bir dileğim yok :D sigara içenler için özel salonlar açılmasını istiyorum sadece. cinebonus'un böyle bir projesi vardı ama sigara yasağı gelince hayata geçemedi maalesef..
    bu arada, filmi izledikten sonra da faideli bir yazı olduğunu düşünürsün umarım :)

    YanıtlaSil
  7. Şimdi bu filme 3 boyutlu diyorlar ya, 3D gözlük mözlük gerekmiyor değil mi izlerken? Gözlüksüz izleyince alt yazılar bulanık görünüyormuş gibi bir şey okudum geçen gün. Keklemişler değil mi beni? Haydi söyle.

    YanıtlaSil
  8. yok keklememişler, gözlüğü çıkartınca bişey anlamıyorsun. böyle bulanık bulanık. iyi de gözlüğü sinemada veriyorar zaten, hatta çıkışta çirkeflik yapıp iade bile etmeyebilirsin :P
    ama sen beni kekliyorsun değil mi şimdi bunu sorarken?! :)

    YanıtlaSil
  9. Yok valla bilmiyodum.Hiç 3d filme gitmedim daha önce. Gözlüksüz de izlenir herhalde falan diyordum.

    (Tabi iade etmem. Verilen 3D gözlük geri alınmaz.)

    YanıtlaSil

doğaçlama iyidir..